6 Ağustos 2012 Pazartesi

Guliver’in Gezileri

Aslında hepimiz sıradan bir yaşam sürdüğümüzü veya kendimizce oluşturduğumuz sınıf farkını açık bir şekilde ortaya koyan ve çalışma alanları gibi kendimizi kısıtlayıcı faktörlerden uzak durmamızı ve bazı konularda daha cesur davranmamızı anlatan çok başarılı bir film. Gezi yazısı için çıktığı Bermuda şeytan üçgeni sırasında kaybolan ve önce cüceler ülkesine düşen Gulliver burada ki aslında kendinin küçük değil de cesaretle işe başlaması sırasında daha başarılı daha büyük olduğunu gördüğü, Titanik, star wars ve avatar gibi filmleri kendince uyarlayıp cücelere hayat hikayesi gibi yansıtması günlük hayatta kullandığımız bazı argo sözcükleri üstün nitelendirici sıfatlarmış gibi üst mertebeye sunması, kendisinin giderek yenilmez sanıp dergide ki gezi yazısı editörünü prensesi gibi yansıtıp aslında editörün Gulliver in bir gezi yazısı yazamayacağını anlaması üzerine biraz daha kalmaya karar veren Gulliver’in kadın erkek ilişkilerinde kendisinin başarısız olmasına rağmen başarılıymış gibi yansıtması ve komik bir dille ortaya koyması filmin sıkılmadan izlenmesine sebep oluyor.

Lakin bu duruma kendini kaptıran ve egolarına yenik düşen Gulliver in giderek cüceler ülkesini kendi ego krallığı olarak baştan aşağı değiştirmesi günümüz New York’unun küçük bir minyatürünü oluştururken kendisinin yenilmez ve büyük olduğu hissiyatıyla daha da işlerini abartması üzerine eski komutan yeni hain savaş üstadı tarafından devler ülkesine sürülen Gulliver in giderek kendisinin aslında büyük, yenilmez veya dahi olmadığını anlayıp işleri düzeltmesi beklenirken kendisine acıması, işe yaramayan biri olarak görmesi ve bu sırada belki de egolar konusunda insanlara tek cümleyle cevap verildiği ” 30 metrede olabilirim ama küçük insanların yarısı bile etmiyorum” cümlesiyle insanların kendilerini hiçbir konuda dev değil işi yapabilen biri olarak görmesi gerektiğini anlatıyor.
Hayallerinin prensesi de aynı şekilde cüceler ülkesine düşmesi onu kurtarması derken hayatın anlamını kavraması ve çok ince ama dişe gelir mesajlarıyla filmin sıkmadan izlenmesine sebep olup yaklaşık 2 saatin bir solukta geçmesine neden oluyor.

Kısaca filmin özeti şöyle dersek;

Aslında insanlar hiç bir zaman önemli olduklarını hissetmezler ve önemli olduğunu hissettirecek ufak tefek bir kaç ayrıntı buldum mu da bunların suları çıkana kadar egolarıyla köreltip yine önemsiz, acınacak veya yalancı olduklarını hissederler. Ama unuttukları önemsiz hissini de küçük olduğunu da veya yalan söylemeyi de tamamen kendisinin yarattığı kendisinin küçük dünyasının büyük olduğu o alemdir. Ama insanlar dünyalarıyla kendilerinin eş değer olduğunu dünyayı yâda çevresini nasıl önemsiyorsa dünyası veya çevresinin de onu öyle önemsediğini fark edecek egolardan sıyrılacak hayata bakış açısı ilk küçük fırsatta kahraman ve yenilmez değil de bu fırsatla daha büyüğünü yarata bilirim düşüncesiyle işlerine daha cesur atik ve düşünceli sarılmasına sebep olacak…

Aslında söylemeyi unuttuğum diğer şey de aşkın beklemeye gerek olmadığını mekan, kişi yada unvan yüzünden aşkı beklenmenin aşka, aşkınıza ve kendinize zararın dışında bir şey olmadığını ve elbette ki finalde ki savaşın sadece insan kaybına neden olduğunu, hiç bir şeye yaramadığını, barışın daha çok şey getirdiğini ve savaşın insanlığın en büyük savaşı olduğunu anlatan dans ve çok anlamlı sözleriyle film sınıfını geçti…

“Unutma küçük iş yoktur küçük insanlar vardır”



İyi seyirler…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder