Mutlaka İzleyin Eylül 2012 | Osmanlı Cumhuriyeti

Bir kez daha oh dedim. Bir kez daha "hadi ya" dedim. Gerçekten "yükselerek arşa değdi" san ki başım...

Buz Devri 3: Dinazorların Şafağı

Animasyona ağırlık verdiğim yaz günlerinde kıyıda köşede izlemediğim ve izlememi bekleyen bir yavru yumurta film olduğunu fark ettim ve derhal koyuldum izlemeye o da ne ? ...

Mutlaka İzleyin Eylül 2012 | ANONİM

Eğer ünlü yazar, şair, şarkıcı, oyuncu kısaca ünlü birinin hayatıyla ilgili gerçek yada değil bir şeyler izlemekten zevk alıyorsanız...

Sende Yaz

Eğer sizde devamlı olarak "bir film izliyorsanız" ve yorumlarınızı blog takipçileriyle paylaşmak istiyorsanız yapmanız gereken tek şey paylaşım kurallarını okumak ve bize mail atmak...

Mutlaka İzleyin Ağustos 2012 | BOLEYN KIZI

birazbugunden.blogspot.com da yazdığım gibi bizde ki Hürrem ne ki adamlarda Boleyn ailesi var....

28 Aralık 2012 Cuma

Açlık Oyunları

Kitapçıda gezerken raflarda gördüğüm "kuşlu" kitapmış meğer film.
Son zamanlarda izlediğim en iyi filmler arasında. Aslında günümüzde açlık oyunlarının halen daha oynandığının açık delilini sunan nereden tutsanız elinizde mesajları ve duygu anları kalan müthiş hatta müthiş ötesi bir film.

Genelde önce filmi izleyip ardından kitap okunsa da ben kitabı önce gören fakat okumayan ardından filmi izleyip kitabını keşfedenlerdenim.
İzleyeceğim izleyeceğim diye gün sayıp geçiştirirken, daha sinema salonlarındayken korsanlarına talim olup her defasında ilkmişcesine heyecanlanan insanları gördükçe izleme heyecanım benimde bir hayli arttı.

Film özetlemek yerine bayağı etkisinde kaldığım duygularımı aktarmak isterim. Deminde dediğim gibi reyting açlığını yani günümüzün açlık oyununu açık şekilde sunan ki bu aban göre harika tasarlanmış bir "oyun".

Reyting ve adrenalin uğruna milleti hiçe sayan bir dünya düzeninde olduğumuzu, her şeyin ucuz bir reklam metninden ibaret olduğunu açıkça sunan ve bizlerinde bunlara bağlı birer "" izleyici olduğunu belirten bir film.

O kadar geniş yankı uyandırmış ki duyduğuma göre ölüm aşaması haricinde gerçeğe bire bir uyarlanacakmış.

Aslında bir diğer can acıtıcı noktada kitabı raflarda boy gösterirken kimsenin ilgisini çekmeyip filmle beraber satış rekorları kırması üzücü.
Tıpkı "Alacakaranlık" serisinin filmden sonra kitap kapaklarının değişmesi ve kitaplarının artması gibi üzücü ve can sıkıcı bir konu.

Neyse sözü daha fazla uzatmanın mektup havası tadında sunmanın anlamı yok.
İleride insan oğlunun bu "açlık" ile devam etmesi durumunda "teknolojiye açlığımızın" "adrenale açlığımızın" "modaya açlığımızın" "sınıf ve insan ayrımı açlığımızın" bize ne gibi zararlara yok açacağını açıkça sunan mutlak suretler her izleyici kesimini saran bir film.

Mutlaka ama mutlaka izlenmesini tavsiye ettiğim bir film.

İyi Seyirler...

2012'NİN EN KÖTÜ FİLM AFİŞLERİ

Kim nasıl veya neye göre seçti bilmem. ama alakalı bulduğum için paylaşmak istedim. içerisinde iki de Türk filmi afişi var.Biz daha çok konu veya yapım olarak beğenilmeyen filmlere ev sahipliği yapıldığı listelerde adımızı görsek de bu sefer sanırım film beğenilmiş fakat afiş sınıfta kalmış. İşte o liste;
Detaylı bilgi: tıklayınız.


















SÜPER TÜRK

Tıpkı filmde de söylendiği gibi "isminden de anlaşılacağı gibi Süperman'in Türk versiyonu".

Aynen öyle. "Uçması, kaçması, ışın çıkarması, kostümü ve zayıf yanı dışında" benzerliği olmayan bu kahraman belkide haddim değil ama "olmasa da olurdu".

Tamer Karadağlı'nın yönetmenliğini yaptığı, eski eşiyle başrollerini paylaştığı film hiçte yabancı değil.
Tek farkı gazeteci değil köylü. Birde eline sıkıştırılmış tespihiyle tam Türk olan kahramanımız herkesten gizlediği dünyaya yardım için bile kullanmadığı güçlerini sadece köy kahvesinde taş çalmada kullanan "süperimiz" eski aşıkının okuyup köyüne öğretmen olması ve yanında gelen arkadaşının bu kahramanımızda ki tuhaflıkları fark etmesiyle kahramanımız ünlenir.

Tipik iyi kötü savaşı verip tekrar köyüne dönen Süper Türk'ümüzü izlerken gülmedim.
Heyecanda duymadım. Sanırım bilindik hikayesi tahmin edilir sonu buna sebepti.
Ama ikincisi gelecekmiş gibi final yapması düşündürücüydü.
Neyse Türk Filmi meraklılarına film bekler.

İyi Seyirler...
Haber link: http://www.sabah.de/cengelli-igneli-tespihli-superturk.html

Not: Bu blogta ki bu ve tüm yazılarım sadece bir seyirci bakışıdır. Yazılan, karalanan her cümle tamamen bir seyircinin düşüncesi şeklindedir. Kişi, kurum veya kuruluşları aşağılama karalama vb. amaç gütmeden düşüncelerimi yazmaktayım.

ÖTEKİ TARAF

"Hükümet tarafından görevlendirilmiş dahi bir fizikçi, alternatif evrenleri görebilmeyi sağlayan bir cihaz tasarlamıştır. Fakat makine ilk sunumunda arıza yapar ve deneyi izleyen gözlemcileri başka bir boyuta götürür. Grup, insan yiyen canavarların hüküm sürdüğü bu dünyada hayatta kalmaya çalışırken bir yandan da makinayı tamir etmeyi dener. Hayatta kalmayı başarsalar bile eğer makineyi çalıştıramazlarsa asla geri dönemeyeceklerdir."

Kısaca filmin konusu yukarıda ki gibi. Açıkçası yorumlarını okuyup öyle izlemeye koyuldum. Efektler konusunda yorumun biri dikkatimi çekti. Sanal ve sosyal tabi bunların bir bütünü daha doğrusu bağlantısı olan bilgisayar ve annesi teknolojiyle bayağı ilgimi çektiğinden efektler yorumuna dikkat ettim.

Film bir hışımla başladı. Sağ tarafta görülen doktorumuz ki dünyanın sayılı zeki insanlarındanmış bir icat yapmış sevgili babasının başlatıp kendisinin devam ettirdiği. Ne olduysa oldu hop bu icat sayesinde evren daha doğrusu boyut değiştirdiler. Ama komple bulundukları odayla birlikte "yerin 3 kat altında ki oda" boyut değiştirdiler. İlk başta bunu anlamazken daha sonra dışarı çıktıklarında artık dünyada olmadıklarını fark ederler. Ama hata bir dediğimiz olay gerçekleşir. O da şu eğer komple o odayla birlikte boyut değiştirdiyseniz o odanın lambasını, bilgisayarlarını kısaca enerjisini sağlayan elektriği nereden sağlıyorsunuz?
Hadi dedik gel zaman git zaman unutuldu. Peki o geçişlere ne demeli. Tıpkı film 90'ların bilim kurgu dizileri gibi. Belki hatırlayanlar vardır "Kayıp Dünya" adlı bir dizi vardı. Dinozorların dünyası da sıkışıp kalan bir grup insanın yer aldığı bir diziydi. Tıpkı orada ki gibi geçişler.

Geçiş demişken peki efektlere ne demeli? Daha başarılı bir yapı beklerken açıkçası 80'lerde ki bilimkurgu efektleri gibi komik bir o kadarda zayıf.
Elbette bu blogta ki her yazım eleştirme kıvamı için değil sadece seyirci olarak yorumum ama biraz da insan dönüp çektiği filme bakar be kardeşim.
Sürükleyicilik konusunda bir diyeceğim yok. Her an her karakter ki hiç unmadıklarınız ölebilir.
Tabi birde bazı yapmacık tavırlar. Ayağı ezilen meraklı hanımefendi neredeyse maraton koşacak kadar sağlıklı, koluna daha doğrusu makyajda da sınıfta kaldıkları koltuk altına saplanan borunun çıkartıldığı beyefendi sanki hiç yarası yokmuşçasına meraklı ve keşif ruhuyla yanan tavırları ve belkide en komik tarafı ışınlanırken yanlarında getirdikleri o kocaman odanın canavarlarca üzerilerine yıkılmalarına rağmen sanki plastik topla "yakar top" oynar gibi enkazın altından kalkmaları çok ama çok yapmacık ve komikti.
Final neredeyse geçiştirilmişti.
Eklenen tüm yorumlar efektler ve final üzerineydi.
Ne denir yıl 2011 filmi efekler 90'lar final felsefik eğer merak ederseniz buyurun izleyin.

İyi Seyirler...

16 Eylül 2012 Pazar

Osmanlı Cumhuriyeti


Bir kez daha oh dedim.
Bir kez daha "hadi ya" dedim.
Gerçekten "yükselerek arşa değdi" san ki başım.
Gerçekler gözler önüne serilmiş tüm çıplaklığıyla ve bundandır bir kez daha sonsuz teşekkürlerimi ilettim Atama...

Bu kadar övgü veya edebi yada adına ne derseniz;
Giriş yapmamın tek sebebi 2008 Gani Müjde yapımı "Osmanlı Cumhuriyeti".
İlk vizyona girdiği Cuma günü akşam seansında izleyip ardından duygulanarak kendimi salonun dışında "vay be" derken bulduğum, muhteşem hatta muhteşem ötesi bir film.
Bugün öyle bilgisayarımda filmler arasında gezinirken gözüme ilişti. Arkadaşımda yanımdaydı sordum izlememiş ben zaten dünden razı ilemeye atladım izleyelim diye.
İzledik. Ama sorun tepki şu "bu ne arkadaş nasıl karçırdım izlemedim"
Eğer sizde izlemediyseniz mutlaka ama mutlaka bu ay içerisinde izleyin.
Sizde "iyikilerle" başlayan cümleler kuracaksınız, sizde duygulanacak hatta gözünüzden akan "hoşçakal padişahım" yaşına engel olamayacaksınız.

İyi seyirler...

9 Eylül 2012 Pazar

Kung Fu Panda 2


Evet…
Birden sonra ikiyi de izleme fırsatı buldum ve izledim. Aldığım duyumlar serinin birinci filmi daha başarılı diyeydi. Fakat ikisi de çok güzel. Hatta yine bir de olduğu gibi ilginç ve çok anlamlı repliklerle karşılaştım. Ve yine her iki izleyici grubuna eşit şekilde yaklaşan farklı dersler ve örneklerle bize dolu dolu yaklaşık bir buçuk saat yaşatıyorlar.
Bence ikisi de kendi içinde tek bir noktada birleşmesi dışında tamamen farklı ve hoş bir konuyu işliyor ama şuna değinmeden edemeyeceğim; iki bire göre bana daha basit yada daha hızlı ve tek bir olay çevresinde gelişiyor buda biraz kısır döngü gibi geliyor. Ama ne olursa olsun Kung Fu hareketleri ve mantığını çok güzel anlatan asla pes etmemeyi daima her olayda bir umut tohumunun olduğunu anlatan muhteşem bir yapım.
Ve son olarak ta fark ettiğim sanki üçüncüsü de gelecekmiş gibi duran bir final olması….
Eğer üçte gelirse bence baba ve oğul ilişkilerini işleyip kung fu pandamız sonradan ortaya çıkan babasına kızıp babasının köyünden uzaklaştıktan sonra babasının yaşadığı köyde tehlike bir olay yaşanmasıyla babasıyla barışıp o tehlikeyle savaşmaya yönelikmiş gibi geliyor bakalım eğer çıkar ve bu yönde olursa kesinlikle telif hakkı isteyeceğim…

İyi seyirler…

Kung Fu Panda…


Biliyorum çok ama çok eski bir yapım. Malum her Cuma vizyona giren onca film varken doğal olarak artık eski sayılıyor Kung Fu Panda. Fakat o kadar beğendim ki anlatamam. Bir de izledikten sonra kendime kızdım. Şundan dolayı. Hep Kung Fu üzerine kuruludur diye izlemeyi reddettiğim için yani ön yargılarıma kızdım. Film Kung Fu üzerine kurulu fakat farklı ve güzel bir dille bunu anlatmışlar. Yani dövüş sanatlarını daha doğrusu savunma sanatlarını sevmesen bile sıkılmadan izleyip bir de üzerine ders çıkarabileceğin bir film. Ayrıca iki kitleye de hem yetişkin hem de çocuk izleyicilere de ayrı ayrı şekilde güldürüyor ne yetişkinleri nede çocukları sıkıyor.
Bazı sahneler o kadar komikti ki açıkçası kahkahamı hiç esirgemeden patlattım gitti.
AAAA unutmadan “tesadüf diye hiçbir şey yoktur” ve “dün mazi oldu, yarın ise sürpriz ama bugün hediye” sözlerine o kadar anlam yüklenmiş şekilde izleyiciye sunulmuş ki “klişe” diyemezsiniz.
Ayrıca “tesadüf diye hiçbir şey yoktur” deyince “kaplumbağa bilge” nedense aklıma “Aşk Tesadüfleri Sever” filmi geldi ve bak elin adamı neler diyor sense kocaman kocaman göze soka soka “tesadüf vardır” diyorsun diye saçma bir espiri ışığı belirdi bende…
Son olarak daha izlemedim “Kung Fu Panda 2”’i ama izleyen bazı izleyicilerden duyduğuma göre bir daha başarılıymış. Bakalım 2’i de izler belirleriz.
Ve “gizli tarif diye bir şey yoktur”

İyi seyirler...

23 Ağustos 2012 Perşembe

BUZ DEVRİ 3: DİNOZORLARIN ŞAFAĞI

Uzun bir aradan sonra kesintili de olsa bir film izledim. Aslına bakılırsa tam izleyemedim hatta finalini görmedim bile ama o o kadar beğendim ki. Dile getirmek istedim. Belki benim gibi izlemeyenler film izlemek isteyenler vardır onlara bir ışık olur.
Bahsettiğim uzun uzadıya "BUZ DEVRİ 3: DİNOZORLARIN ŞAFAĞI".
Şimdi diyeceksiniz ki animasyon filmi az biraz çocuk yönlü değil midir. Evet var ama yetişkinlere yönelik sahneleri hatta geçmişi anlattığında ki flashback sahneleri ve geçişler ama en önemlisi dinozorların nasıl yaşadığını işlediği sahneler tamamen yetişkin izleyicileri de meraklandıracak cinste. Yani işin özü oturup 7 den 77 ye herkesin gönül rahatlığıyla izleyebileceği muhteşem bir film.
Bu arada ilk bölümden belli kırılmayan o kocaman fındık sonunda çatlar. Benim gibi siniri bozulan varsa rahat bir nefes alacaktır sonunda. :)

İyi Seyirler...

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Boleyn Kızı

birazbugunden.blogspot.com da yazdığım gibi bizde ki Hürrem ne ki adamlarda Boleyn ailesi var. Neyse filme gelecek olursak bence çok başarılı ve kitaba neredeyse eş gidişmiş bir film. Sahne geçişleri, oyuncu seçimleri, vurguları özellikle dekor ve kostümü izleyiciyi etkiliyor kendini bir anda İngiltere tarihini inceleyen bir profesör gibi hissettiriyor.
Kendinizi farklı bir ruh halinde buluyorsunuz aynı aileden iki kız kardeşi metres olarak tutan kralın karısına içten içe acırken özellikle mahkemede yargılandığı sahnede daha sonra kız kardeşlerden küçük olanın masumiyetini görüp keşke saraya gelmeseydi diyorsunuz. Yani düşman iki tarafı da aynı anda korurken kendinizi buluyorsunuz. İşte farklı bir yapıda, sıkılmadan tarih izlediğiniz bir film.
Eğer ki tarihi mekanlara ve kişiliklere meraklıysanız kesinlikle izleyin derim. Hımmm eğer tarihe meraklı değilseniz merak etmeyin sıkılmadan entrikada kaybolarak diğer izleyici grupları da rahatlıkla izleyebilir.
Kısaca mutlaka 2012 Ağustosunda izlenecek bir film.
İyi seyirler...